içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

Masal

Bir zamanlar, çok uzak diyarlarda yaşayan As Bey adında ömrü savaşlarda geçmiş adaleti ve cesaretiyle bilinen yaşlı bir asker vardı. Kazanılan zaferlerin hepsinde imzası olmakla birlikte hiçbir zaman kendini böbürlenerek ön plana çıkarmamıştı fakat yaptıkları ordu içinde ve düşman birlikleri arasında dillerden dillere efsane olarak dolaşıyordu.

Birkaç yıl önce evine dönüp, köşesine çekilse ve her ne kadar yaşlanmış olsa da, damarlarında dolaşan asil kan ve atalarının genlerinden gelen kahramanlık mirası, onu her daim harekete geçmeye zorlamıştır. O, sandalyesine oturup, çay içip ölümü bekleyecek bir yapıda karakter değildir. Mücadeleci ruhu, adaleti sağlama tutkusu çocukluğundan bu yana büyüklerden dinlediği destanlara ve eski Türkistan hikayelerine dayanır. Bu hikayeler, As Bey'in çocukluğundan başlayarak hayata bakışını şekillendirmiş, ona kahramanlık ve onur kavramlarını öğretmiştir.

Daha 13 yaşındayken orduya katıldığında; içindeki yurt ve millet sevgisi son nefesini verene kadar yanacak kor bir ateş olarak yüreğine yerleşmişti. Askeri eğitimini tamamladığında ise yenilmez bir savaşçıya dönüşmüştü. En zorlu görevler için As Bey çağrılır ve sonucundaki başarıdan asla şüphe edilmezdi. Ordudaki birçok komutan onun sayesinde terfi almış ve ordu içinde çeşitli makamlara yükselmişti.

Bu kavramlar ve savaş meydanlarında yaşadıkları tecrübeler As Bey'in hayattaki nihai hedefini belirlemiş ve her gece ile gündüz hayallerini süslemiştir: Kızıl Elma’ya ulaşmak.

Kızıl Elma, As Bey için beyninde canlı tuttuğu sadece bir nesne değil; adaletin ve nizamın simgesi olmuştur.

Onun için Kızıl Elma, mazlumların kurtuluşu, dünyanın barış ve adalet ile dengeye (vicdan) kavuşmasını ifade eder. Harekete geçmediği her gün ise ideallerine ulaşma yolunda bir kayıptır. Ömrünün sonuna doğru yaklaşırken Kızıl Elma’dan uzaklaşmamak olmaz. Zaten, hedefini gerçekleştiremeden ölürse de gözü açık gider. Bu yüzden, günlerden bir gün, zamanın geldiğini düşünerek cesur bir karar alır ve bu kutlu ideal uğruna yola çıkar.

Yolculuğuna başlamadan önce, As Bey’in yanına sadık dostu Uz Bey de katılır. Uz Bey, genç olmasına rağmen bilge bir askerdir. Savaşta aldığı bir yaradan dolayı ordudan erken ayrılmak zorunda kalmış, seferlerde her daim yanında olduğu As Bey’in köyüne gelerek buraya yerleşmişti. Yaşça büyük olan As Bey’e derin bir saygı duyar, işlerinde destek olur, sohbetleri içtikleri çaylar gibi koyudur ancak onun dünyaya olan mistik bakış açısını tam olarak anlayamazdı ya da o da orduda aldığı yaradan değil de yaralandıktan sonra komutanlarının kendine olan davranışlarından kaynaklanan kendi içindeki yaraların çokluğundan mı nedir anlamak için uğraşmazdı. Yarasına rağmen ordudaki görevine devam etse her sağlam askerin yapacağı işleri fazlası ile yapacak kadar güçlüydü oysa.

As Bey ile ordudaki zamanlarında başlayan dostlukları öylesine kuvvetli ve sarsılmazdır ki, ölene kadar devam edecek bu bağ As Bey’in peşinden gitmeyi gözü kapalı kabul edecek kadar ileri seviyede ve kardeşçedir.

Bu ikili, tehlikeli bir yolculuğa çıkmışlardır ve yol uzundur bunun yanında tuzaklarla doludur. Dağları, vadileri, çölleri aşarlar, dereleri, nehirleri geçerler, altı ay ve bir güz giderler.

As Bey, her adımda Kızıl Elma’ya bir adım daha yaklaştığını düşünürken, Uz Bey bu yolculuğun gerçekten onları nereye götürdüğünü sorgulamaya başlar içten içe. Karşılaştıkları çoğu insan vazgeçmelerini söyler, bir kısmı yanlış yollara sokar, bir kısmı da bilse de tarif etmez, bir yudum su dahi vermez. Hatta içlerinde eskiden birlikte savaştıkları emekli olmuş asker arkadaşları, komutanları ve hayatlarını kurtardığı neferler bile vardır.

Her gün karşılaştıkları bu ve buna benzer durumları sorgulamaktan geri kalmazlar:

‘’Acaba neden yardımcı olmuyorlar ya da ağırdan alıyorlar?’’

‘’Kızıl Elma, neyi değiştirecek?’’

Yolculukları boyunca As Bey ve Uz Bey, hem dışsal hem de içsel zorluklarla hep yüzleşirler.

İlk büyük sınavları ise balta girmemiş, karanlık bir ormanda yaşayan ve insanların korkularını ortaya çıkaran bir devle olur. Bu dev, As Bey’in ordu içerisinde yaşadığı, her defasında görmezden geldiği ve unutmaya çalıştığı bir travmayı tekrar canlandırır. Bu anılar, As Bey’i derinden ve can evinden sarsar. Devle başa çıkmanın tek yolu, geçmiş korkularıyla yüzleşmek ve onları aşmaktır.

Bu mücadelede, As Bey de kendi içsel korkularıyla karşılaşmaktadır. Görevde iken en yakınındaki arkadaşların onu kıskanması karşısında As Bey, hep sessiz kalmış ve nedenini kendi içinde yıllar boyunca sorgulayıp durmuştur.

Uz Bey de girdiği son savaşta, ilk yarasını aldığında ordu içindeki görevine son verilmişti. Bu durum da Uz Bey’i derinden sarsmış, kendi içinde her gün sorguladığı bir travmaya dönmüştü.

As Bey ve Uz Bey, kendi içlerinde yaşadıkları savaşı zihinlerinde bitirip, fiziki güçlerini birlikte kullanıp devle başa çıkar ve bir zafer kazanırken, Uz Bey de As Bey’in cesaretinden ve Kızıl Elma hedefinden ilham alır. Bu an, aralarındaki dostluğu daha da güçlendirir.

Tek amaç, Kızıl Elma’dır artık.

Yolculuğun ortalarında, kahramanlarımız bir dağın tepesinde ulaşırlar ve yaşayan bilge bir dervişle karşılaşırlar. Derviş, onlara Kızıl Elma’nın aslında ne anlama geldiğini anlatır. As Bey’e göre Kızıl Elma, somut bir hedef olmalıdır?

Ancak derviş, Kızıl Elma’nın aslında bir sembol olduğunu ve insanların içinde taşıdığı adalet ve denge (vicdan) arzusunu temsil ettiğini açıklar. Bu bilgi, As Bey’in dünyaya olan bakış açısına yeni bir farkındalık kazandırır.

Bu konuşmadan sonra As Bey, yolculuğun sadece bir dışsal hedefe ulaşma mücadelesi olmadığını, aslında kendi içinde de bir denge bulma arayışı olduğunu fark eder. Uz Bey de bu sürecin farkına varır ve As Bey’le birlikte bu yolculukta daha derin bir anlam bulmaya çalışır.

Sadece savaşarak ve savaş meydanlarında galip gelerek adalet ve barışın sağlanmayacağını, insanların ön yargılarını kırmanın ve de egolarını yenmenin daha büyük zafer olduğu bilincine ererler.

Sefere sadece düşmanları yenmek için değil kendi iç benliğimizdeki kötü düşünceleri atmak için de çıkmalıyız gerçeğine ulaşırlar.

İnsanlardaki ön yargıları kırmak için yapılacak savaş nasıl olmalı?

Egolu insanların, egoları ile savaşta kullanılacak yöntem nasıl olmalı?

Vicdanı olmayan kalplere adalet duygusu nasıl sokulacak ve denge nasıl sağlanacak ya da iyilik bilmez gönüller nasıl fetih edilecek?

Para ve makam sahipleri adaletin savaşçısı olacaklar mı?

Şehirler ve kaleler askeri güç ile fetih edilir ama kötülük dolu kalpleri vicdan duygusu ile gerçekten fetih edebilecek miyiz?

Söz verip sözünü yerine getirmeyenleri, emanete sahip çıkmayanları, menfaat ve makam için kula kulluk edenleri, nefsinin esri olmuş zavallıları nasıl kurtaracağız?

Ya kendi savaşını vermek istemeyenleri?

Ya iradesini satmış halinden memnun olan, paranın yeşil renginin gözlerini boyadığı uşakları?

Derviş ile dağın doruğunda ve kışın soğuğunda günlerce süren sohbetin ardından kendi iç dünyalarındaki mevzileri iyice güçlendiren As Bey ve Uz Bey, insanların iç dünyalarında yapacakları savaşlarda kullanılacak taktik ve yöntemleri bir bir Derviş’ten alırlar. Aslında Derviş, genç yaşlarında cesur ve kahraman bir komutanken büyük savaşta gözlerini kaybetmiş ve gazi olmuş bir askerdir. Sonra, kendi iç dünyası ile girdiği yıllarca süren savaşı kazanmış ve insanlara doğru yolu göstermek için yollara düşmüştür. Kimi zaman dağda, kimi zaman çölde, kimi zaman bir köyde, kimi zaman bir nehir kenarında kimin neye ihtiyacı varsa, kim hangi dilden anlıyorsa, kimin için ne lazımsa esirgemeyen bir rehber ve yol gösterici…

Göz eşyayı görür, gönül her şeyi görür ve bilir!

Gönül kırgınlığı nereden gelir dersiniz?

İlk önce eğri ile doğruyu ayırırsın sonra gerçeğe ulaşırsın, gerçekte seni hakikate götürür.

Bir sabah uyandıklarında Derviş çoktan gitmiş, izini kaybettirmiştir. Fakat As Bey’in avucuna gitmeden 3 adet yanık buğday tanesi bırakmıştır. Bunun anlamı nedir bilmek ne mümkün? As Bey ve Uz Bey üzerinde bıraktığı etkinin tesiri ile olsa gerek ikisinin dilinde de:

‘’Kızıl Elma’ya giden yol hakikat kapısından geçiyor.’’

As Bey ve Uz Bey de toparlanıp tekrar yola revan olurlar. Adalet ve denge (vicdan) kalplerinde, hakikat dillerinde, kızıl Elma beyinlerinde, gözler ufukta, ayakların biri önde biri arkada yer değiştire değiştire dört iklim iki kıta ilerlediler.

Sonunda, As Bey ve Uz Bey, güçlü orduları olan, diğer memleketlerdeki kralları boyunduruk altında tutan ve ajanları sayesinde her yerden haber alan ve gerektiğinde diğer diyarlarda ortalığı karıştırarak kaos çıkaracak paralı adamları olan Egos’un hüküm sürdüğü bir krallığa ulaşırlar. Kral Egos, halkını baskı altında tutan, adaleti hiçe sayan bir tirandır. Aslında, her şey yasaya uygundu krallıkta çünkü yasa diye bir şey yoktu.

As Bey ve Uz Bey krallığın her yerini gezerler, askerlerin ve halkın durumunu incelerler. Görürler ki halk ve askerler bu baskı düzeni içinde umutlarını yitirmiş ve kendi kabuklarına çekilerek köleleşmişler. Ölmeyecek kadar yiyecek, düzene uyduğun ve itaat ettiğin sürece yaşam hakkı. Adalet, hak, özgürlük, düşünce gibi kelimeler zihinlerden silinmiş, vicdan, iyilik ve ahlak gibi öz değerler kalbi terk etmiş, etrafta sadece yürüyen ve nefes alıp veren ölüler.

As Bey ve Uz Bey birlikte Kral Egos’un zulmüne son vermek için harekete geçer.  İlk önce insanları bilinçlendirir sonra eğitime başlarlar. As Bey askerleri, Uz Bey de diğer insanları bilinçlendirmek ve eğitmek için plan dahilinde çalışma yapar. Zamanla As Bey’in ismine askerler ile ilgilendiğinden ‘’Asker’’ anlamına gelen ‘’Sü’’ ismi, Uz Bey’e de ‘’Birlikte, Beraber’’ anlamına gelen ‘’Maan’’ ismi insanlar tarafından muhabbetle eklenir.

Gittikleri her yerde, her ortamda As Sü Bey ve Uz Maan Bey olarak ağırlanır ve ikram görürlerdi. Gece gündüz demeden çalıştılar, ilk önce iyi olmayı öğrettiler sonra iyilik yapmayı. Toplum bilinçlendikçe doğrular ortaya çıktı, doğrular çoğaldıkça da gerçekler. Gerçeğe ulaşan insanlar hakikatın ne olduğunu anladılar. Kendi iç dünyalarındaki savaşı kazanıp, kalplerine vicdanı ve adalet duygusunu yerleştirdiler.

Tüm insanlar büyük mücadele için As Sü Bey ve Uz Maan Bey’in etrafında toplandılar ve gittikçe de sayıları arttı. Bu savaş, aynı zamanda kahramanlarımız için de en büyük sınavdır.

Savaş, sadece fiziksel bir mücadele değil, aynı zamanda As Sü Bey ve Uz Maan Bey’in içsel yolculuğunun doruk noktasıdır. Gönüller fetih edilmiş artık Adaletin, vicdanın ve öz değerlerin Kral Egos’ta teselli etmesiyle birlikte, Kral Egos yenilgiyi kaybeder ve krallığı, emrindeki kötülük ordusu ile birlikte terk eder.

As Sü Bey ve Uz Maan Bey kendilerini Kızıl Elma’ya ulaşmış gibi hisseder.

Savaşın ardından, As Bey ve Uz Bey, Kızıl Elma’ya gerçekten ulaşıp ulaşmadıklarını sorgularlar. Bilge dervişin söylediklerini hatırlayarak, Kızıl Elma’nın fiziksel bir nesne olmadığını, aslında insanın içindeki adalet ve denge (vicdan) arayışını temsil ettiğini tüm insanlara tekrar hatırlatırlar. As Sü Bey, hayatı boyunca aradığı Kızıl Elma’yı dış dünyada değil, kendi iç dünyasında bulmuştur. Can dostu Uz Maan Bey’in de bulmasına ve tüm insanların derin uykusundan uyanmasına vesile olmuştur.

Adalet ve vicdanı gönüllerde hakim kılan, iyilik ve doğruluktan hakikate ulaşan yolu insanlara gösteren As Sü Bey ve Uz Maan Bey birlikte köylerine döner. Fakat bu kez, sadece bir kahraman olarak değil, bilge bir öğretmen ve rehber olarak. Köydeki ve yakın diyarlardaki gençlere cesareti, adaleti ve dürüstlüğü öğretirler.

Onlara, Kızıl Elma’nın bir simge olduğunu ve gerçek adaletin ve dengenin (vicdanın) insanın kendi içinde başladığını anlatır. İyi olmanın ve iyilik yapmanın erdemini, doğru-gerçek ve hakikat yolunu öğretirler. Barış ve huzurun kaynağının bunlar olduğunu bildirirler.

İnsanların hedeflerine ulaşmasında çabanın ve mücadelenin ve daha da önemlisi birlik olmanın etkisini vurgularlar. Kader gayrete aşıktır. Çaba yoksa ekmek de yok…

Uz Maan Bey ölür, çok geçmeden As Sü Bey de göçer dünyadan. As Sü Bey, ölmeden önce Derviş’in verdiği 3 adet yanık buğdayı koca yürekli öğrencisine verir.

Koca yürekli öğrencisi de As Sü Bey ölünce 3 adet yanık buğday tanesini As Sü Bey’in mezarının üzerine atar ve kısa süre sonra buğdaylar hemen başak verir. Ve koca yürekli As Sü Bey’in öğrencisi der ki:

‘’Yanık buğdaylar, hayatımızdan kaybolan ADALET, VİCDAN ve HAKİKAT’i temsil ediyordu. Artık insanoğlunun mayası olan toprakta da değişim ve yenilenme başlıyor, insanlık gibi doğa da uyanıyor.’’

Masal burada bitti ama dışarıda hayat devam ediyor.

Adalet, vicdan, hakikat sizin içinizde de filiz versin, siz de uyanın…

Ya da uyanıksanız, diğer uyuyanları uyandırın…

Uyku, derin bir ölümdür!

 

 

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
FACEBOOK YORUM
Yorum