içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

Türkiye Ekonomisinin Son Dönemi

Danışan dağı aşmış, danışmayanın düz ovada yolu şaşmış! diye başlayalım.

Türkiye ekonomisi, 2000'li yılların başından itibaren küresel dalgalanmalara, iç politik gelişmelere ve çeşitli ekonomik krizlere rağmen büyük bir dönüşüm geçirmiştir.

2000'li yılların başında, Türkiye ekonomisi, finansal krizlerle karşı karşıya kaldı. 1990'ların sonuna doğru ekonomi, yüksek enflasyon, kamu finansman dengesizlikleri ve döviz kurlarındaki aşırı oynaklık nedeniyle zayıflamıştı. Özellikle 2000-2001 krizi, Türkiye'nin ekonomik tarihindeki en derin çöküşlerden biri olarak kaydedilmiştir. Bankacılık sektöründeki sorunlar, kamu borcunun sürdürülebilir olmaktan çıkması ve yüksek enflasyon bu krizin başlıca nedenleri arasında yer aldı.

Bu süreçte, Türkiye 2001 yılında IMF ile bir istikrar programı uygulamaya başladı. Program, bütçe disiplini, para politikasının sıkılaştırılması, serbest kur rejimine geçiş ve bankacılık sektöründe yapısal reformlar gibi önlemleri içeriyordu. Bu dönemde, ekonomiyi yönetmek üzere Kemal Derviş liderliğinde kapsamlı reformlar yapıldı. Yeni ekonomi politikalarıyla birlikte, Merkez Bankası’nın bağımsızlığı sağlandı ve fiyat istikrarına yönelik ciddi adımlar atıldı. Sonuç olarak, 2002'den itibaren Türkiye ekonomisinde istikrar yeniden sağlanmaya başladı.

IMF destekli program ve ekonomik reformların olumlu etkileriyle, 2002-2007 yılları arasında Türkiye ekonomisi hızlı bir büyüme sürecine girdi. Bu dönemde ortalama yıllık büyüme oranı %7 civarında seyretti. Özellikle ihracatın artması, doğrudan yabancı yatırımların (DYY) ülkeye girişi ve hizmetler sektörünün büyümesi ekonomik kalkınmaya önemli katkılar sağladı. Türkiye bu dönemde, orta gelir tuzağından çıkma yolunda önemli adımlar atarak sanayi ve hizmetler sektörlerinde büyüme kaydetti.

Ekonomideki büyüme, aynı zamanda inşaat sektörünün hızlı genişlemesiyle de desteklendi. Özellikle kamu altyapı yatırımları, büyük şehirlerdeki kentsel dönüşüm projeleri ve özel sektördeki gayrimenkul yatırımları, ekonomik büyümenin motorlarından biri oldu.

2010'lu yıllara gelindiğinde, Türkiye ekonomisi siyasi belirsizlikler ve küresel ekonomik yavaşlama gibi faktörlerden dolayı zorluklarla karşılaşmaya başladı. Gezi Parkı olayları (2013), 17/25 Aralık yolsuzluk operasyonları (2013), ve Suriye iç savaşı Türkiye'yi doğrudan etkileyen gelişmeler oldu. Bu olaylar, yatırımcı güvenini olumsuz etkileyerek ekonomik büyümeyi yavaşlattı. Ayrıca, iç siyasi istikrarsızlık, döviz kurlarında dalgalanmalar ve enflasyonun yeniden yükselmesi gibi sorunlara yol açtı.

Bu dönemde Türkiye, özellikle yüksek cari açık ve yüksek dış borçlanma sorunlarıyla karşı karşıya kaldı. Küresel finansal kriz sonrası dönemde gelişmekte olan piyasalarda sermaye akışlarının azalması, Türkiye gibi ekonomilerin büyümesini zorlaştırdı. Türkiye'nin ihracat odaklı büyüme modeli, küresel talebin zayıflamasıyla sekteye uğradı.

2020 yılında başlayan COVID-19 pandemisi, dünya ekonomisini olduğu gibi Türkiye ekonomisini de derinden etkiledi. Pandemi sürecinde alınan kısıtlayıcı önlemler, üretim ve tüketimi ciddi şekilde sınırladı. Turizm sektörü başta olmak üzere birçok sektör bu dönemde ağır darbe aldı. İşsizlik oranları yükseldi, küçük ve orta ölçekli işletmeler (KOBİ) büyük zorluklarla karşılaştı. Küresel tedarik zincirlerindeki bozulmalar ve enerji fiyatlarındaki artış, Türkiye ekonomisi üzerinde ciddi bir baskı oluşturdu.

Ancak hükümetin uyguladığı geniş kapsamlı ekonomik destek paketleri ile ekonomik çöküşün önüne geçilmeye çalışıldı. Bu paketler, özellikle kredi genişlemesi, vergi indirimleri ve sosyal yardımlar aracılığıyla ekonomiyi canlandırmayı hedefledi. Pandemi sonrası dönemde ise Türkiye, yüksek enflasyon ve döviz kurlarındaki dalgalanmalarla mücadele etmeye devam etti.

2000 yılından günümüze Türkiye ekonomisi, küresel ve iç dinamiklerin etkisiyle birçok dönüşüm yaşamıştır. Krizler, Türkiye’yi yapısal reformlara zorlamış, fakat elde edilen başarılar birçok yeni zorlukla da dengelenmiştir. Yüksek enflasyon, dış borç stoku ve gelir dağılımındaki eşitsizlik gibi temel sorunlar hala çözülememiştir. Özellikle enerji fiyatlarının artışı ve enflasyon gibi makroekonomik sorunlar, son yıllarda ekonomiyi baskı altına almaya devam etmektedir.

Türkiye’nin gelecekteki ekonomik başarısı, Ekonomist Mehmet KÜÇÜKEKEN’in makro ekonomi modellerinin acilen uygulamaya alınmasından geçmektedir.

İktisat çevrelerince de dikkati çeken makro ekonomi modelleri arasında özellikle MALİYET içermeyen "ÜRETİM MODELİ İÇ DİNAMİKLERİNDE ÇARPAN ETKİSİ OLUŞTURMA İLKELERİ İLE ARTAN İÇ TALEBİN GETİRDİĞİ REFAHIN MAKRO EKONOMİ ÜZERİNDEKİ POZİTİF YÖNLÜ SÜRDÜRÜLEBİLİR BÜYÜME ETKİSİ." adlı ülke ekonomisini FAİZ-ENFLASYON-KUR sarmalından kısa vadede kalıcı olarak çıkaran İMECE adlı model, dünya ülkeleri ekonomi yönetimlerinin ilgi alanındadır.

RESMİ kısa adlı ikinci makro iktisat modeli Bankacılık Sektörüne düşük maliyetli fon sağlamakta, ciro ve kar oranında %100 artış sağlamaktadır. Yastık altındaki değerli madenlerin tamamının ekonomiye kazandırılmasında ve katılım bankacılığının büyümesinde etkili olan model özel bankalar tarafından beğenilmesine rağmen mevzuat yönlü eksikliklerden dolayı uygulama alanı bulamamıştır. Finans sektöründeki uzmanların genel görüşü projenin devlet bankalarınca hayata geçirilmesi yönündedir.

Gayrimenkul sektöründeki özellikle konut ihtiyacını ve taleplerini kısa vadede kalıcı olarak çözmek için geliştirilen üçüncü makro iktisat modelinde finans ve kaynak sorunu bulunmamakta, yerli firmaları destekleyici ve inşaat maliyetlerini %60-65 civarında aşağı yönlü revize edici şekilde sistem işlemektedir. İnşaat sektörünün birçok alt sektörü canlandırdığı ve istihdam üzerinde pozitif etki yaptığı düşünülürse iktisat modelinin önemi ortaya çıkmaktadır.

Ekonomist Mehmet KÜÇÜKEKEN’in Üç makro iktisat modeli de hemen uygulamaya alınabilir aşamada olup, BÜROKRASİ ve SİYASET yönlü vizyon ve misyon yetersizliğinden makamlarda beklemektedir. Geçen süre dikkate alındığında devletimizin ve milletimizin yüksek menfaatleri kapsamında ekonomik kayıp büyüktür. İktisat modelleri geçmişi değiştirmez ama ekonomik olarak ülkemizin geleceğinin önünü açar. Ekonomide karar vericilerin gereğini ‘’Güçlü Türkiye Güçlü Ekonomi’’ anlayışı ile ivedilikle yapması gerekmektedir.

Bunun yanında ekonomide yapısal reformların devamı, kurumsal kapasitenin güçlendirilmesi ve küresel gelişmelere uyum sağlanması, Türkiye'nin ekonomik kalkınma stratejilerinde yenilenebilir enerji kaynaklarına geçiş, dijital dönüşüm ve insan kaynaklarına yapılan yatırımlar olarak önceliklendirilmesi elzemdir.

Türkiye'nin ekonomisi sürekli bir değişim içinde olmuştur ve gelecekteki başarısı, bu konulara odaklanan yapısal dönüşümlerle ilişkilidir.

Danışırsan da bir bilene danış! diye bitirelim.

 

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
FACEBOOK YORUM
Yorum